İngilizcede “bare” ve “bear” farkı: İngilizce “bare” ve “bear” ne demek, farkları neler, örneklerle öğrenelim!
İngilizcede bazı kelimelerin anlamının farklı olduğunu bilsek dahi okunuşları aynı olduğu için kafamız karışabiliyor. Söz konusu kelimelerin yazılışı da birbirine benzediğinde ayırt etmek öğrenciler için iyice zor oluyor.
“Bare” ve “bear” kelimeleri buna oldukça iyi bir örnek. Aslında anlam bakımından birbirlerinden gayet uzak olsalar dahi bu iki sözcük, okunuşları sebebiyle birbirine karışabilir. Bu tür hataları önlemek için “bare” ve “bear” ne demek, detaylı bir şekilde bilmemiz lazım.
Bu yazımızı tam da bu amaçla hazırladık. Hep birlikte “bare” ve “bear” kelimelerinin sahip olabileceği anlamları görüp nerelerde kullanılabileceklerini öğreneceğiz. Böylece bu iki kelimeyi karıştırmadığımızdan emin olacağız. En sonda da bir bilgi testiyle kendimizi sınayacağız. Haydi öğrenelim!
İngilizce “bare” ne demek?
“Bare” kelimesi İngilizcede “çıplak”, “örtüsüz”, “boş”, “yalın” gibi anlamlara gelebilir. Bunun yanı sıra “bare” kelimesi, bazı sözcüklerle yan yana geldiğinde “yalnızca” gibi bir anlam da ifade edebilir. “Bare” kelimesi son olarak fiil olarak kullanıldığında “açığa çıkarmak” şeklinde bir anlama sahiptir.
“Bare ne demek?” sorusunun tüm bu cevaplarını tek bir yerde toplayınca biraz kafa karıştırıcı görünebileceğinin farkındayız. Ancak endişelenmeyin, hemen şimdi tüm bu anlamların teker teker üzerinden geçeceğiz ve örnek cümlelerle pekiştireceğiz!
- “Çıplak” veya “örtüsüz” anlamında “bare”
İngilizcede “bare” kelimesinin en yaygın kullanılan anlamlarından biri, “çıplak” ya da “örtüsüz”. Bu durumda anlıyoruz ki “bare” kelimesi bir adjective (sıfat) olarak kullanılmış oluyor.
Fakat “çıplak” anlamına gelen “bare” kullanımında dikkat etmemiz gereken bazı detaylar var. Örneğin, bir kişinin hiç kıyafet giymediğini yani tamamen çıplak olduğunu belirtmek istiyorsak bu durumda “bare” kelimesini kullanmak uygun olmayacaktır.
“Çıplak” anlamındaki “bare” kelimesi daha çok vücudun tek bir uzvunun herhangi bir şeyle kapatılmadığını söylemek için kullanırız. Bu anlamda sıfat olarak kullanılan “bare” kelimesini özellikle de “feet” (ayaklar) ve “hands” (eller) kelimeleriyle sık sık yan yana göreceğiz.
Örnek: He walked across the beach with his bare feet. (Çıplak ayaklarıyla plajın üzerinde yürüdü.)
Örnek: He caught the fish with his bare hands while standing in the shallow river. (Sığ nehirde dururken balığı çıplak elleriyle yakaladı.)
Örnek: She was so cold that she wrapped her arms around her bare shoulders. (O kadar üşüdü ki kollarını çıplak omuzlarının etrafına sardı.)
Görebildiğimiz üzere yukarıdaki cümlelerin hiçbirinde tamamen çıplak olma durumundan değil, sadece vücudun bir kısmının korunmasız olması durumundan bahsediyoruz. Tamamen çıplaklık durumunda “bare” sıfatını kullanırsak gramer açısından hatalı olmasa da kulağa epey eskimiş gelecek bir ifade kurmuş oluruz.
Bunun yanı sıra “çıplak” veya “örtüsüz” anlamındaki “bare” kelimesini kişileştirme yaparak insan vücudu dışında şeylerden bahsederken de kullanabiliyoruz. Buna iyi bir örnek, yapraksız ağaçlar olabilir.
Örnek: The tree stood bare in the winter, its branches reaching toward the gray sky. (Dalları gri gökyüzüne doğru uzanan ağaç, kışın çıplak duruyordu.)
- “Boş”, “yalın” anlamlarında “bare”
Sıfat olarak kullanıldığında “bare” kelimesi “yalın” veya “boş” şeklinde bir anlam taşıyabiliyor. “Bare” kelimesinin bu anlamından gerekirse karmaşıklaştırılabilecek veya süslenebilecek bir şeyin boş ve yalın kaldığı durumlarda faydalanabiliriz.
Örnek: The walls of the new house were bare, with no pictures or decorations. (Yeni evin duvarları, resim veya süslemeler olmadan boştu.)
Örnek: The room had a bare, minimalist design with only a bed and a chair. (Odada sadece bir yatak ve bir sandalye bulunan yalın, minimalist bir tasarım vardı.)
Örnek: The artist liked to start with a bare canvas, letting her imagination guide the first brushstroke. (Sanatçı, ilk fırça darbesine rehberlik etmesi için hayal gücünü kullanarak çıplak bir tuvalle başlamayı severdi.)
Örnek: He stood in the bare kitchen, realizing he still needed to buy furniture and utensils. (Boş mutfakta durdu ve hâlâ mobilya ve mutfak eşyaları alması gerektiğini fark etti.)
- “Yalnızca” anlamında “bare”
“Bare” kelimesinin sıfat olarak taşıyabileceği son bir anlam ise “yalnızca” ifadesine karşılık gelebilir. Bu kullanımda “bare” kelimesiyle anlatılan şeyi “gerekli olan en düşük seviyede” şeklindeki bir ifadeye denk olarak da düşünebiliriz.
“Yalnızca” anlamına gelen “bare” kelimesini çoğunlukla belli başlı kalıplaşmış ifadelerde görüyoruz. Bunların en başında da “bare minimum” (olabildiğince az) ve “bare essentials” (sadece temel ihtiyaçlar) gibi kalıplar geliyor.
Örnek: They only packed the bare essentials for their camping trip: a tent, some food, and water. (Kamp gezileri için sadece en temel ihtiyaçları topladılar: bir çadır, biraz yiyecek ve su.)
Örnek: She kept her schedule to the bare minimum to avoid stress during exam week. (Sınav haftasında stresten kaçınmak için programını en aza indirdi.)
Örnek: We managed to survive with the bare minimum of supplies until help arrived. (Yardım gelene kadar en az miktarda malzemeyle hayatta kalmayı başardık.)
- Fiil olarak “bare”
Son olarak “bare” kelimesinin fiil olarak kullanımından, yani “to bare” fiilinden bahsedelim. Bu fiilin anlamını en basit şekilde “açığa çıkarmak” şeklinde çevirebiliriz. Fakat önemli bir not olarak “to bare” fiilinin nispeten soyut bağlamlarda kullanıldığını en baştan söyleyelim.
“To bare” fiili, duygusal açıdan biraz yüklü bir fiil. Bu fiili çoğu zaman bir gerçeği ortaya çıkarmak veya aslında saklı kalması istenen kişisel duyguları açığa vurmak gibi manevi önem taşıyan durumlarda kullanabiliriz.
Örnek: He decided to bare his soul and tell his best friend the truth. (Ruhunu açmaya ve en iyi arkadaşına gerçeği anlatmaya karar verdi.)
Örnek: The detective bared the truth about the mysterious case. (Dedektif gizemli davanın gerçeklerini açığa çıkardı.)
Örnek: She bared her emotions during the heartfelt conversation. (Duygularını dokunaklı sohbet sırasında tamamen açığa vurdu.)
İngilizce “bear” ne demek?
İngilizcede “bear” kelimesi noun (isim) olarak kullanıldığında “ayı”; fiil olarak kullanıldığında ise “taşımak”, “dayanmak”, “katlanmak”, “üretmek” veya “doğurmak” anlamına gelebilir. Bu anlamlardan bazılarının birbirinden epey uzak olduğunun farkındayız, ancak hepsini açıklayacağız!
- “Ayı” anlamında “bear”
“Bear” kelimesinin ilk ve en basit anlamı, İngilizce hayvanlar konusundan da hatırlayabileceğimiz üzere, “ayı”. Her türlü ayı için “bear” kelimesini kullanırken bu kelimenin önüne bazı sıfatlar getirerek ayının türünü de belirtebiliyoruz. Örneğin “kutup ayısı” için “polar bear”, “boz ayı” için “grizzly bear” ve hatta “oyuncak ayı” için “teddy bear” gibi.
Dikkat etmemiz gereken bir konu ise “bear” kelimesinin okunuşu. En başta yazılıştan hareketle bu kelimenin “biır” (Uluslararası Fonetik Alfabe’de /bɪɚ/) gibi telaffuz edildiğini zannedebilirsiniz, ancak aslında “bare” kelimesine benzer şekilde, “beer” (Uluslararası Fonetik Alfabe’de /bɛ:ɹ/) şeklinde okunuyor. Zaten “bear” ve “bare” kelimelerinin okunuş benzerliği bu yazıyı hazırlamamızın ana sebebi!
Örnek: We saw a bear at the zoo, and it looked very peaceful. (Hayvanat bahçesinde bir ayı gördük ve çok huzurlu görünüyordu.)
Örnek: Polar bears are excellent swimmers in the Arctic regions. (Kutup ayıları Kutup bölgelerinde mükemmel yüzücüdür.)
Örnek: The grizzly bear wandered through the forest, searching for salmon. (Boz ayı somon aramak için ormanın içinden dolaşıyordu.)
- “Taşımak” anlamında “bear”
“Bear” kelimesini fiil olarak, yani infinitive hali “to bear” olacak şekilde kullanırsak edindiği anlamlardan biri “taşımak” oluyor. Taşımanın İngilizcesini somut anlamda yük taşımak olarak düşünebileceğimiz gibi soyut anlamda da düşünebiliriz. Dolayısıyla aynı zamanda “üzerinde bulundurmak” anlamına da gelebilir.
Fiil olan “to bear” kelimesinin past simple tense ile kullanılan 2. hali ise “bore” şeklinde. Dilbilgisi açısından ise fiile bir nesne getirerek “to bear something” yapısını kullanacağız.
Örnek: She bore the heavy load on her back without complaining. (Ağır yükü sırtında şikayet etmeden taşıdı.)
Örnek: The flag bears the symbol of the country. (Bayrak, ülkenin simgesini taşır.)
Örnek: The bridge can bear the weight of heavy trucks. (Köprü ağır kamyonların ağırlığını taşıyabilir.)
Örnek: He bore a heavy backpack filled with camping gear during the long hike. (Uzun yürüyüş boyunca kamp malzemeleriyle dolu ağır bir sırt çantasını taşıdı.)
- “Katlanmak” ve “dayanmak” anlamında “bear”
“To bear” fiilinin “taşımak” anlamını biraz daha soyut ve benzetmeli düşünürsek, bu fiilin “katlanmak” ve “dayanmak” anlamına da gelebileceğini anlayabiliriz. “To bear” fiili bu anlamda kullanıldığında “to stand” fiilinin ikincil anlamıyla denk oluyor.
“Bear” kelimesini bu anlamda kullandığımızda doğal olarak genelde aslında istenmeyen bir duruma karşı dayanıklı olunan durumlardan bahsediyor olacağız.
Örnek: I can’t bear the sound of loud music when I’m trying to study. (Ders çalışmaya çalışırken yüksek müzik sesine katlanamıyorum.)
Örnek: He bore the criticism with remarkable composure. (Eleştirilere şaşırtıcı bir soğukkanlılıkla katlandı.)
Örnek: I don’t know how he can bear working such long hours every day. (Her gün bu kadar uzun saatler çalışmaya nasıl dayandığını bilmiyorum.)
“To bear” fiilinin bu anlamı, “Bear with me.” şeklindeki kalıplaşmış bir ifadede de karşımıza çıkabiliyor. Bu cümle doğrudan “Bana katlanın.”, “Bana sabredin.” şeklinde çevrilebilcek olsa da günlük hayatta anlamı o kadar da kötü değil, daha ziyade “Bana biraz müsaade edin.” gibi de düşünebiliriz.
- “Üretmek” ve “doğurmak” anlamında “bear”
Son olarak, “to bear” fiilinin “taşımak” anlamını birazcık daha geniş düşünürsek “üretmek” ve “doğurmak” anlamlarına ulaşabiliyoruz. “To bear” fiilinin bu anlamını özellikle bitkilerden ve hayvanlardan bahsederken sık sık görebiliriz. Bu anlam, kimi zaman “yetiştirmek” şeklinde de anlaşılabilir.
Bu noktada aklınıza “doğurmak” fiilinin daha çok “to give birth to something / someone” şeklinde kullanıldığı gelmiş olabilir. Haklısınız, bu çok daha yaygın bir kullanım ve bu anlamda “to bear” fiili kulağa biraz daha eski geliyor.
Ancak aslına bakarsanız “doğurmak” anlamındaki “to bear” fiili halen İngilizcenin bir yerlerinde hayatta kalmayı başarıyor: “To be born”, yani “doğmak” ifadesindeki “born” kelimesi, “to bear” kelimesinin V3 (past participle) hali!
Örnek: Apple trees bear fruit in late summer. (Elma ağaçları meyve vermeye geç yaz aylarında başlar.)
Örnek: The queen bore three children during her reign. (Kraliçe, hükümdarlığı sırasında üç çocuk doğurdu.)
Örnek: The queen bee bears thousands of eggs each day. (Kraliçe arı her gün binlerce yumurta üretir.)
Örnek: The famous linguist and political activist Noam Chomsky was born in 1928 in the United States. (Ünlü dilbilimci ve siyasi aktivist Noam Chomsky, 1928’de Amerika Birleşik Devletleri’nde doğdu.)
İngilizce “bare” ve “bear” farkı: Test
İngilizcede “bare” ve “bear” ne demek öğrenerek bu iki kelimenin farkını görmüş olduk. O halde şimdi de bu konuyu iyice öğrendiğimizden emin olmak için bir bilgi testi çözelim!
Novakid’le tanışın!
İngilizcede “bare” ve “bear” gibi benzer kelimelerin detaylarını öğrenmek için onları bol bol kullanmak gerekiyor. Bunun için de dili aktif bir şekilde konuşmalı, bir nevi yaşamalıyız. Novakid’de etkileşim dolu derslerimizde tam da bunu sağlayan bir ortam sunuyoruz. Siz de çocuğunuzun İngilizceyi yaşayarak öğrenmesini isterseniz aramıza katılın!