İngilizce “lose” ve “loose” farkı: “Lose” ve “loose” ne demek, hangisini nerede kullanıyoruz, örneklerle öğrenelim!
- İngilizce “lose” ne demek, nasıl kullanılır?
- İngilizce “loose” ne demek, nasıl kullanılır?
- İngilizce “lose” ve “loose” farkı: Test
- Novakid’le tanışın!
İngilizcede bazı kelimeler var ki hem okunuş hem de yazılış olarak birbirlerinin neredeyse aynısılar. “Lose” ve “loose” kelimeleri de bu durumun en iyi bilinen örneklerinden bir tanesi.
İngilizceyi ana dili olarak konuşan insanların dahi bazen karıştırdığı “lose” ve “loose” kelimeleri arasındaki farkı iyice anlamak için hem bu kelimelerin anlamını incelememiz, hem de bolca örnek cümleyle pratik yapmamız gerekiyor.
Bu yazımızı tam da bunu düşünerek hazırladık. İngilizcede “lose” ve “loose” ne demek, detaylarıyla açıkladık. Ardından da iyice pekiştirme fırsatı olması için bir bilgi testine yer verdik. Haydi öğrenmeye başlayalım!
İngilizce “lose” ne demek, nasıl kullanılır?
İngilizcede bir fiil olan “lose” kelimesi, en basit şekilde “kaybetmek” anlamına geliyor.
Bu fiilin present simple çekimi “I/you/we/they lose”, “he/she/it loses” şeklinde. Fiilin ikinci ve üçüncü hali ise “lost” şeklinde oluşturuluyor.
Her ne kadar en başta kolay görünse de “lose” kelimesini düz çeviri mantığıyla düşünmememiz lazım, çünkü İngilizcedeki “lose” fiili ile Türkçedeki “kaybetmek” fiilinin kullanım alanları benzer olsa da bazı ufak farklılıklar var.
“Lose” fiilinin en basit kullanımı, “bir şeyi bulamamak” anlamına gelen “kaybetmek” şeklinde. Bu zaten Türkçede de “kaybetmek dediğimizde muhtemelen aklımıza gelen ilk anlam olacaktır. Dolayısıyla bu noktada işimiz kolay.
“Lose” kelimesinin bu yaygın anlamının kullanıldığı bazı örnek cümleleri inceleyelim:
Örnek: Don’t lose your keys again; we spent an hour looking for them last time! (Anahtarlarını yine kaybetme; geçen sefer onları ararken bir saat harcadık!)
Örnek: Did you lose your glasses? They might be on your desk. (Gözlüklerini kayıp mı ettin? Çalışma masanda olabilirler.)
Örnek: Don’t lose the receipt. We’ll need it if we want to return the item. (Fişi kaybetme. Ürünü iade etmek istersek ihtiyacımız olacak.)
Örnek: She immediately canceled her credit card when he realized that she had lost his wallet. (Cüzdanını kaybettiğini anladığı anda kredi kartını iptal ettirdi.)
Örnek: I wouldn’t lend him anything if I were you. He just loses everything. (Yerinde olsam ona bir şey ödünç vermezdim. Her şeyi kaybediyor.)
Türkçede “kaybetmek” dediğimizde aklımıza “bir maçı, oyunu, yarışı kazanamamak” anlamı da geliyor. Şanslıyız ki tamamen aynı durum, İngilizce “lose” fiili için de geçerli! “Kazanamamak” anlamında “lose” fiilinin kullanıldığı bazı örnek cümleler aşağıdaki şekilde:
Örnek: Our team might lose the game if we don’t play better in the second half. (Takımımız, ikinci yarıda daha iyi oynamazsak maçı kaybedebilir.)
Örnek: She hates losing at chess because she’s so competitive. (Satrançta kaybetmekten nefret eder çünkü çok rekabetçidir.)
Örnek: They didn’t want to lose the championship after working so hard all season. (Bütün sezon boyunca bu kadar çalıştıktan sonra şampiyonluğu kaybetmek istemediler.)
Örnek: He promised he wouldn’t lose the race this time. (Bu sefer yarışı kaybetmeyeceğine söz verdi.)
Örnek: Losing hurts more when you’ve come so close to winning. (Kazanmaya bu kadar yaklaşınca kaybetmek daha fazla acıtıyor.)
İngilizcedeki “to lose” ile Türkçedeki “kaybetmek” fiilinin aynı olduğu bir diğer yer ise, bu fiili birinin vefat ettiğinden bahsederken kullandığımız durumlar.
Örnek: We lost many brave soldiers in the battle. (Savaşta birçok cesur askeri kaybettik.)
Örnek: She was devastated when she lost her grandfather last year. (Geçen yıl büyükbabasını kaybettiğinde yıkıldı.)
“Kaybetmek” fiili aynı zamanda biraz daha soyut bir anlama da gelebiliyor. Bu durumda kelimenin anlamını “eskiden sahip olunan bir şeye artık sahip olmamak” gibi düşünmemiz gerekiyor. Bu, İngilizce “to lose” fiili için de aynen geçerli. Birkaç örnek cümleyle daha iyi anlayalım:
Örnek: Don’t lose hope; things will get better soon. (Umudunu kaybetme; her şey yakında daha iyi olacak.)
Örnek: If we lose this contract, it will be a big setback for the company. (Bu sözleşmeyi kaybedersek şirket için büyük bir gerileme olacak.)
Örnek: He lost thousands of dollars due to his bad investment choices. (Kötü yatırım kararları sebebiyle binlerce dolar kaybetti.)
“Lose” veya “kaybetmek” kelimelerinin bu genişletilmiş anlamı, günlük hayatta karşımıza “yolunu kaybetmek” kullanımında sık sık çıkıyor. İngilizcede de “lose” fiilini “lose one’s way” şeklinde aynen bu ifadede kullanabiliyoruz.
Örnek: I’m afraid I’ll lose my way if I don’t use GPS. (GPS kullanmazsam yolumu kaybedeceğimden korkuyorum.)
Örnek: We would’ve lost our way in the forest if we hadn’t brought a compass with us. (Yanımızda pusula getirmemiş olsak ormanda yolumuzu kaybederdik.)
Soyutluğu biraz daha ilerletirsek “lose” kelimesi, “bir kişinin dikkatini veya ilgisini kaybetmek” anlamında da kullanılabiliyor. Bu durumda sanki “lose interest” (ilgi kaybetmek) fiilini kısaltıyormuşuz gibi düşünebiliriz. Türkçede genelde bu kullanımı “kaybetmek” değil de, gayriresmi bir şekilde, “kopmak” fiiliyle ifade ediyoruz.
Örnek: The explanation was so confusing, you lost me halfway through. (Açıklama o kadar kafa karıştırıcıydı ki daha ortasında koptum.)
Örnek: He started talking about something technical, and he lost me here. (Teknik bir şeyler anlatmaya başladı ve orada koptum.)
“Lose” fiilinin İngilizceye özel bir anlamı ise “kilo vermek” şeklinde. Eğer istersek “to lose + (ağırlık)” ifadesiyle bir kişinin tam olarak ne kadar kilo verdiğini de kolayca ifade edebiliyoruz.
Örnek: I’ve been trying to lose weight by eating healthier and exercising regularly. (Daha sağlıklı beslenip düzenli egzersiz yaparak kilo vermeye çalışıyorum.)
Örnek: She lost ten pounds in two months by following a strict diet. (Sıkı bir diyet uygulayarak iki ayda beş kilo verdi.)
İngilizce “loose” ne demek, nasıl kullanılır?
“Loose” kelimesi ise İngilizcede “gevşek”, “rahat”, “bol” gibi anlamlara gelen bir sıfat.
Görüyoruz ki “loose” ile “lose” kelimelerinin arasındaki en temel fark, birinin sıfat, diğerinin ise fiil olması. Bunun yanı sıra bu iki kelimenin yazılışının yanı sıra okunuşları da biraz farklı. “Lose” kelimesini en sonda bir “z” sesi ile okurken “loose” kelimesinin sonunda “s” sesi çıkarıyoruz. Yani en başta belli olmasa da arada İngilizce ünsüzler bakımından da bir fark var!
Şimdi ise “loose” kelimesinin farklı anlamlarını örnek cümlelerle incelemeye geçelim.
İlk bahsedeceğimiz kullanım, “loose” kelimesinin “gevşek” anlamında kullanımı. Eğer bir şey yerine sıkıca sabitlenmemişse “loose” sıfatını kullanarak niteleyebiliyoruz.
Örnek: Be careful; one of the screws on that chair is loose. (Dikkat et; şu sandalyenin vidalarından biri gevşek.)
Örnek: The door handle feels loose; I’ll need to tighten it. (Kapı kolu gevşek hissediliyor; sıkıştırmam gerekecek.)
Örnek: A loose button on your shirt might fall off soon. (Gömleğindeki gevşek bir düğme yakında düşebilir.)
Örnek: Her shoelaces were loose, so she tripped and fell. (Bağları gevşekti, bu yüzden tökezledi ve düştü.)
Örnek: The loose tile on the floor made a loud sound when I stepped on it. (Yerdeki gevşek fayansın üzerine bastığımda büyük bir ses çıkardı.)
“Loose” kelimesi aynı zamanda “bol” şeklinde de çevrilebiliyor. Ancak dikkat edelim: Buradaki “bol”, Türkçede “çok” anlamına gelen “bol” ile aynı değil! “Loose” kelimesini yalnızca kıyafetlerin büyük geldiği durumlarda geçerli olan “bol” anlamında kullanabiliyoruz!
Örnek: I prefer loose clothing when I’m relaxing at home. (Evde dinlenirken bol giysileri tercih ederim.)
Örnek: These jeans are too loose; I think I need a smaller size. (Bu kot pantolon çok bol; sanırım daha küçük bir bedene ihtiyacım var.)
Örnek: He wore a loose sweater over his shirt to stay warm. (Üzerine sıcak kalmak için bol bir kazak giydi.)
Örnek: I bought a loose dress for the summer. It’s so comfortable. (Yaz için bol bir elbise aldım. Çok rahat.)
Bunlara ek olarak “loose” kelimesi, “bir yere bağlı olmayan, serbest” gibi bir anlama da gelebiliyor. Özellikle de eğer bahsettiğimiz şeyin bir yere bağlı olması gerekiyorsa ama o anda bağlı değilse “loose” kelimesinin sıkça kullanıldığını görebiliriz.
“Loose” kelimesinin bu anlamını içeren, “let loose” şeklinde bir kalıp da bulunuyor. Normalde bağlı olan bir şeyi serbest bırakınca “let loose” ifadesini kullanabiliyoruz.
Örnek: The dog got loose and started running around the park. (Köpek serbest kalıp parkta koşmaya başladı.)
Örnek: Don’t let the chickens loose; they’ll be hard to catch. (Tavukları serbest bırakma; yakalamak zor olur.)
Örnek: She let her hair loose and enjoyed the cool breeze. (Saçlarını serbest bırakıp serin esintinin tadını çıkardı.)
Örnek: A loose kite flew wildly in the stormy sky. (Gevşek bir uçurtma fırtınalı gökyüzünde deli gibi uçtu.)
Örnek: After the rope broke, the boat was loose in the water. (İp koptuktan sonra, tekne suyun içinde serbest kaldı.)
İngilizce “lose” ve “loose” farkı: Test
İşte İngilizcede “lose” ve “loose” kelimelerinin kullanımları ve temel farkları bu şekildeydi. Şimdi de kısa bir bilgi testi çözerek öğrendiklerimizi pekiştirelim!
Novakid’le tanışın!
İngilizcede “lose” ve “loose” gibi kelimelerin farklarını öğrenmenin en etkili yolu, dile sürekli maruz kalarak bu kelimeleri yakından tanımak. Novakid’de online İngilizce derslerimizi tam olarak bu düşünceyle yürütüyoruz. Hemen şimdi aramıza katılın ve 1 ay boyunca çocuğunuzun İngilizceyi yaşayarak öğreneceği ücretsiz konuşma pratiği derslerimizden faydalanın!
Üstelik aşağıdaki videodan teke tek derslerimizde kullandığımız yöntem hakkında da bilgi alabilirsiniz:
Siz de çocuğunuzun bu benzersiz yöntemle İngilizce öğrenmesini isterseniz ücretsiz deneme dersinizi şimdi alın!