İngilizce “across”, “over”, “through”: Hangisini ne zaman kullanacağız?
İngilizcede bazı kelimelerin anlam bakımından yakın olmaları ve Türkçeye çevirince aradaki farkı göstermenin zor olması kafa karıştırabiliyor. “Across”, “over”, “through” üçlüsünde de böyle bir durum söz konusu.
Bu üç kelimenin arasındaki ufak farklılıkları tam olarak anlamak için onları ayrı ayrı ele alabilir ve örnek cümleler eşliğinde kullanımlarını inceleyebiliriz. O halde bu yazımızda tam olarak bunu yapalım ve “across”, “over”, “through” kelimelerini iyice ayırt etmeyi öğrenelim.
En başta bu üç kelimenin anlamlarını ve kullanımlarını örneklerle açıklayacağız, ardından da bir bilgi testiyle öğrendiklerimizi pekiştirecek ve konuya iyice hakim olacağız. Haydi başlayalım!
İngilizce “across” ne demek, nasıl kullanılır?
İngilizce “across” kelimesini Türkçeye “boyunca”, “karşısında”, “karşıya”, “içinden” gibi çeşitli kelimelerle çevirebiliyoruz. Fark etmişsinizdir ki yalnızca çeviri yöntemiyle bu kelimeyi öğrenmeye çalışmak kafa karıştırıcı. Detayları anlamak için “across” kullanımını açıklamamız gerekiyor.
Öncelikle “across” kelimesinin hem bir preposition (edat) hem de bir adverb (zarf) olarak kullanılabildiğini söyleyelim. Hem buna bağlı olarak, hem de cümlenin geri kalanına bağlı olarak İngilizcede “across” kullanımıyla farklı anlamlar ifade edebiliyoruz.
“Across” kullanımının bir türü, tıpkı bir şehir veya bir nehir gibi sınırları veya “yanları” bulunan bir ucundan diğer ucuna uzanan hareketleri açıklamamızı sağlıyor.
Örnek: We walked across the park to reach the library. (Kütüphaneye ulaşmak için parkın içinden yürüdük.)
Preposition olarak “across” kullanımını gördüğümüz bu cümlede “across” ifadesini “içinden” olarak çevirsek de hareketin aslında parkın bir ucundan diğerine olduğunu anlıyoruz.
Örnek: The street was so crowded during the festival that it was impossible to get across. (Festival sırasında sokak o kadar kalabalıktı ki karşı tarafa geçmek imkansızdı.)
Bu cümlede ise adverb olarak “across” kullanımını görebiliyoruz. Cümleye genel olarak bakınca anlıyoruz ki sokağın bir ucundan diğer ucuna hareket etmekten bahsediyoruz, dolayısıyla “across” kelimesini kullanmamız uygun oluyor.
“Across” ile ilgili cümlelerle bu kullanımı biraz daha iyi anlayalım:
Örnek: She glanced across the room and noticed a familiar face. (Oda boyunca bir göz attı ve tanıdık bir yüz fark etti.)
Örnek: The bird flew across the garden to reach its nest. (Kuş, yuvasına ulaşmak için bahçenin bir ucundan diğerine uçtu.)
Örnek: The river is flowing slowly, it looks like we can just swim across. (Nehir yavaş akıyor, karşıya yüzebiliriz gibi.)
“Across” kullanımı aynı zamanda bir yerin bir ucundan diğer ucuna ulaşan cisimleri nitelemek için de kullanılabilir.
Örnek: The Golden Gate Bridge is a famous landmark across the San Francisco Bay. (Golden Gate Köprüsü, San Francisco Körfezi boyunca uzanan ünlü bir simge yapıdır.)
Örnek: Grab a pair of scissors and cut along the dashed line across the paper. (Bir makas al ve kağıt boyunca uzanan aralıklı çizginin üstünden kes.)
Özellikle de Amerikan İngilizcesinde görülen bir diğer “across” kullanımı ise insanların veya cisimlerin birbirinin karşısında olduğu durumlardan bahsederken görülüyor. “Across from” şeklinde kurulan bu yapıyı İngilizce yol tarifi sormak gibi durumlarda kullanabiliriz.
Örnek: The grocery store is right across from the gas station. (Market, benzin istasyonunun tam karşısında.)
Örnek: My best friend lives across from my apartment building. (En iyi arkadaşım, apartmanımın karşısında oturuyor.)
Preposition olarak “across” kullanımı aracılığıyla bir eylemin aynı anda birçok yerde gerçekleştiği anlamını de verebiliriz. Bunu yaparken genelde bir şehrin, ülkenin, belki de dünyanın farklı yerlerini kastediyor oluruz.
Örnek: New branches of the bookstore are opening across the city. (Kitabevinin yeni şubeleri şehir genelinde açılıyor.)
Örnek: Across the continent, environmental activists are organizing protests. (Kıta genelinde çevre aktivistleri protestolar düzenliyor.)
Örnek: The news spread quickly across social media platforms. (Haber, sosyal medya platformlarında hızla yayıldı.)
“Across” kullanımı biraz daha teknik olarak nitelendirebileceğimiz ölçümlerde de karşımıza çıkıyor. Bir şeyin çapını, kalınlığını veya genişliğini ölçerken “across” kelimesinin sık sık kullanıldığını görebiliriz.
Örnek: The table measures 1.5 meters across, providing plenty of space for dinner. (Masa 1.5 metre genişliğinde, akşam yemeği için bolca alan sağlıyor.)
Örnek: The river is 200 meters across at its widest point. (Nehir, en geniş noktasında 200 metre genişliğinde.)
Son olarak “across” kullanımını içeren çok yaygın bir phrasal verb bulunuyor: “come across”. Bu fiilin anlamı ise “biriyle veya bir şeyle karşılaşmak” ya da “birine veya bir şeye denk gelmek” şeklinde.
Örnek: My mother was very happy because she had come across an old friend. (Annem çok mutluydu çünkü eski bir arkadaşına denk gelmişti.)
Örnek: I came across an old photo album while cleaning the attic. (Çatı katını temizlerken eski bir fotoğraf albümüne rastladım.)
İngilizce “over” ne demek, nasıl kullanılır?
İngilizce “over” kelimesini en basit şekilde “üstünde” veya “üstünden” şeklinde çevirebiliriz. Tabii “across” kadar karmaşık olmasa da “over” kelimesinin kullanımı hakkında da hakim olmamız gereken daha fazla detay var.
Tıpkı “across” gibi “over” kelimesi de hem preposition hem adverb olarak kullanılabiliyor. “Over” kelimesinin en yaygın kullanımı ise bir hareketin bir noktadan daha fazla bir yükseklikte gerçekleştiğini veya bir cismin bir noktadan daha yüksekte bulunduğunu belirtmek.
Örnek: The children jumped over the puddles to avoid getting their shoes wet. (Çocuklar, ayakkabılarını ıslatmaktan kaçınmak için su birikintilerinin üzerinden atladılar.)
Bu cümlede “over” bir preposition olarak kullanılıyor ve basitçe zıplama hareketinin su birikintisinin üstünden, yani yüksekten yapıldığını belirtiyor.
Örnek: As the storm approached, dark clouds gathered over, covering the sky. (Fırtına yaklaşırken, karanlık bulutlar gökyüzünü kaplayarak üzerimize toplandı.)
Bu cümlede ise “over” kelimesini bir adverb olarak kullandık. Az önceki örnekten farklı olarak burada “over” kelimesi basit bir hareketi değil, ancak belirli bir yükseklikte gerçekleşen bir eylemi belirtiyor.
“Over” kelimesinin bu kullanımına birkaç örnek daha şu şekilde:
Örnek: The fence is too high, you might get injured if you try to jump over. (Çit fazla yüksek, üzerinden atlamaya çalışırsan sakatlanabilirsin.)
Örnek: The sun was shining brightly over the beach, making the sand hot. (Güneş, plajın üzerinde parlak bir şekilde parlıyordu ve kumları sıcak yapıyordu.)
Örnek: The harbor was as busy as ever, with seagulls flying over. (Liman her zamanki gibi işlekti ve üstünde martılar uçuyordu.)
“Over” kelimesini kullanarak bir diğer “come” phrasal verbü daha oluşturabiliyoruz: “come over”. Bu phrasal verb, konuşmacının dinleyiciyi yanına davet ettiğini belirtir. Yani “Come over.” ifadesini “Bize gel.” şeklinde çevirebiliriz. Üstelik bu epey de yaygın bir phrasal verb.
Örnek: Why don’t you come over and watch the game with us this weekend? (Bu hafta sonu gelip bizimle maçı izlemeye ne dersin?)
Örnek: I’m having a small party, so come over and join us! (Küçük bir parti veriyorum, gel ve bize katıl!)
“Over” ile kurulabilen bir “go” phrasal verbü ise “göz atmak”, “incelemek” anlamına gelen “go over” fiili.
Örnek: I’ll go over my plans for the weekend and get back to you. (Hafta sonuna olan planlarıma bir göz atıp sana döneceğim.
Örnek: I went over the article but didn’t understand much. (Makaleye göz attım ama pek bir şey anlamadım.)
Bunun yanı sıra aslına bakarsanız “over” kelimesi, özellikle de adverb olarak hareket anlamı veren “through” ile aynı yerlerde kullanılabiliyor. Bu genellikle günlük konuşmada karşımıza çıkan bir durum ve cümleye bir nevi daha “genel” bir hareket anlamı kattığını söyleyebiliriz.
Örnek: We walked over to the park to enjoy the sunshine. (Güneşin tadını çıkarmak için parka yürüdük.)
Mesela bu cümlede “We walked across to the park.” deyip bir yerden karşıya geçerek parka vardığımızı da ima edebilirdik. Ancak “over” deyince sadece önceden başka bir yerde bulunup sonradan parka yürüdüğümüzü belirten, daha genel bir anlam vermiş oluyoruz.
Buna birkaç örnek daha şu şekilde:
Örnek: I saw him walking over to the bus stop from my window. (Penceremden, onun otobüs durağına yürüdüğünü gördüm.)
Örnek: He walked over to the door to answer the phone. (Kapıya doğru yürüdü ve telefonu açtı.)
Örnek: She went over to the counter to pay for her coffee. (Kahvesini ödemek için kasaya gitti.)
İngilizce “through” ne demek, nasıl kullanılır?
İngilizce “through” kelimesini “üzerinden”, “içinden”, “boyunca” gibi kelimelerle çevirebiliyoruz. Tıpkı “across” kelimesinde olduğu gibi burada da en büyük yardımcımız cümlenin bağlamı olacak.
Yine hem adverb hem de preposition olarak kullanılabilen bir kelime olan “through”, tıpkı “across” ile olduğu gibi bir yerin bir ucundan diğerine gerçekleşen hareketleri belirtebiliyor. “Through” kullandığımızda bu yerin tam olarak “içinde” olduğumuzu anlıyoruz, örneğin bir ormanda veya çimlerin arasında olmak gibi. Ancak nehir, deniz gibi su kütlelerinin içinde olduğumuzda bu kullanımla karşılaşmıyoruz.
Örnek: We hiked through the dense jungle, listening to the sounds of the wildlife. (Yoğun ormandan yürüyerek, vahşi hayatın seslerini dinledik.)
Örnek: She walked through the crowd to find her friend. (Kalabalığın içinden yürüyerek arkadaşını bulmaya çalıştı.)
Örnek: Watch out, I’m coming through with heavy equipment. (Dikkat edin, ağır ekipmanla aranızdan geçeceğim.)
“Through” kelimesi aynı zamanda “bir şeyin içinden geçip yoluna devam etme” gibi bir anlamı da ifade edebilir. Tıpkı ışığın camdan geçmesi veya bir arabanın tünelden geçmesi gibi.
Örnek: Turn your headlights on when you drive through a tunnel. (Tünelden geçerken farlarını aç.)
Örnek: I saw the light coming through the window in the early morning. (Sabahın erken saatlerinde ışığın camdan girdiğini gördüm.)
“Through” kelimesinin bu anlamı biraz daha soyut bir biçimde de kullanılabiliyor. Örneğin bir kitabın, bir sınavın veya bir günün “başından sonuna” ilerlediğimiz durumlarda “through” kullanabiliyoruz.
Örnek: Your voice is coming through clearly. (Sesin net bir şekilde geliyor.)
Örneğin bu cümlede sesin, biraz soyut düşününce muhtemelen telefon hattının “bir ucundan diğerine” ulaştığını anlıyoruz. Bazı diğer örnekler de aşağıdaki gibi:
Örnek: She got through the exam with a high score. (Sınavı yüksek bir notla geçti.)
Örnek: I went through the entire book in just two days. (İki günde tüm kitabı baştan sona okudum.)
Örnek: He was so tired that he almost slept through the entire day. (O kadar yorgundu ki neredeyse tüm gün boyunca uyudu.)
İngilizce “across”, “over”, “through” kullanımı: Test
İngilizcede “across”, “over”, “through” kelimelerinin kullanımları işte bu şekildeydi. Haydi, bir bilgi testiyle öğrendiklerimizi pekiştirelim ve aralarındaki farkı daha da iyi anlayalım!
Novakid’le tanışın!
“Across”, “over”, “through” gibi kelimelerin farkını en doğal şekilde öğrenmek istiyorsak onların kullanımına maruz kalmamız ve konuşarak pratik yapmamız lazım. Novakid’de sunduğumuz online İngilizce derslerimizde bunların ikisi için de mükemmel bir ortam bulunuyor. Siz de şimdi aramıza katılın ve 1 ay boyunca ücretsiz konuşma pratiği derslerimizden faydalanın!
Ayrıca aşağıdaki videodan teke tek derslerimizde kullandığımız yöntem hakkında da bilgi alabilirsiniz:
Siz de çocuğunuzun İngilizceyi yaşayarak öğrenmesini isterseniz ücretsiz deneme dersinizi şimdi alın!