İngilizce yansıma sözler (onomatopoeia) ne demek, nerelerde kullanılır? Onomatopoeia konu anlatımı ve örnekleri!
Yansıma sesler (onomatopoeia), İngilizcedeki en eğlenceli konulardan biri olabilir! Türkçeden de aşina olduğumuz bu yansıma sözler, dili kullanırken fark etmesek de sıkça başvurduğumuz seslerden oluşuyor.
Doğadaki seslerin, sözcüklerle taklit ya da ifade edilmesi de diyebiliriz. Yani duyduğumuz sesleri, yazıya ve dile dökme şeklimiz. Örneğin kedilerin çıkardığı sese Türkçede “miyav”, İngilizcede benzer şekilde “meow” denmesi bir yansıma örneği. Bu örnekleri hayvanlar, insanlar, nesneler, doğa olarak pek çok kategoride genişletebiliriz. Hazırsanız yansıma sözler (onomatopoeia) ne demek tam anlamıyla öğrenelim!
Yansıma seslerin grupları
Yansıma seslerin (onomatopoeia) birçok türü var. Bunları bazı gruplara ayırarak ve örnekler vererek daha iyi anlayabiliriz. İşte 6 farklı yansıma grubu ve örnekleri:
- İnsan sesleri: whisper (fısıldamak), murmur (mırıldamak), yawn (esnemek)…
- Hayvan sesleri: moo (mölemek), woof (havlamak), quack (vaklamak)…
- Çarpışma sesleri: smash (küt), clap (alkış), bang (güm)…
- Doğa sesleri: crackle (çatırdamak), rustle (hışırdamak), splash (şapırdamak)…
- Makine sesleri: beep (bip), whirr (vınlamak), clang (çınlamak)…
- Nesne sesleri: click (tıklamak), clatter (takırdamak), pop (patlamak)…
Yansıma sesleri (onomatopoeia) hangi durumlarda kullanırız?
Kısaca doğadaki sesleri taklit eden sözcükler olarak tanımladığımız yansıma sözler (onomatopoeia), duyulan sesin doğrudan yazılı versiyonunu ifade ederek anlatımı çok daha etkileyici kılıyor. Haydi şimdi bu yansıma seslerin hangi durumlarda kullanılabileceğine dair bazı örnekler verelim!
1. Duygusal etkiyi yükseltme: İngilizce yansıma sözcükler, duygusal durumları daha çok güçlü bir şekilde iletmeye yarayabiliyor.
- Örnek: His heart was thumping loudly. (Kalbi, güm güm çarpıyordu.)
- Örnek: Tears were dripping down his cheeks. (Gözyaşları, şıp şıp yanaklarına düşüyordu.)
2. Mizahi anlatım yapma: Mizah ve komedi içerikli konularda, onomatopoeia kullanılarak olaylar daha komik ve eğlenceli hâle getirilebiliyor.
- Örnek: The girl fell into the pool with a splash. (Kız, şap diye havuza düştü.)
- Örnek: The balloon went pop and everyone laughed. (Balon patladı ve herkes güldü.)
3. Betimleyici anlatma: Yansıma sesler, betimleyici yazılarda veya sözlü anlatımlarda olayı daha canlı kılabiliyor.
- Örnek: The leaves rustled in the wind. (Yapraklar, rüzgârda hışırdadı.)
- Örnek: The rain was tapping on the window. (Yağmur, pıt pıt diye camı tıklatıyordu.)
4. Reklamlarda etki yaratma: Reklamlarda, ürünlerin bazı özelliklerini vurgulamak için yansıma sesler kullanılabiliyor. Böylece gördüğümüz ürün, çok daha akılda kalıcı oluyor. Şimdi vereceğimiz örneklerle bu etkiyi çok daha iyi anlayacaksınız!
- Örnek: The soda fizzed. (Gazoz, köpürdü/fışırdadı.)
- Örnek: The popcorn went pop pop. (Mısır patlarken pat pat ses çıkardı.)
5. Çocuk edebiyatında kullanma: Yansıma seslere; çocuk kitaplarında, miniklerin dikkatini çekmek ve anlatımı eğlenceli hâle getirmek için başvurulabiliyor.
- Örnek: The cat went meow. (Kedi miyavladı.)
- Örnek: The dog went woof woof. (Köpek havladı.)
6. Günlük konuşmalarda yer verme: Birçoğumuz, farkında olmasak da günlük konuşmalarda yansıma seslere bolca yer veriyoruz. Böylece anlatım daha doğal ve samimi oluyor.
- Örnek: The phone buzzed. (Telefon zır zır çaldı.)
- Örnek: The door creaked open. (Kapı gıcırdayarak açıldı.)
İngilizcede sıkça kullanılan yansıma sesler (onomatopoeia) ve örnekleri
Haydi şimdi İngilizce konuşurken veya yazarken başvurulan ve sıkça kullanılan yansıma seslere, anlamlarına ve örnek cümlelerine birlikte bakarak kelime dağarcığımızı geliştirip örneklerle konuyu daha iyi kavrayalım!
Yansıma ses (onomatopoeia) | Anlamı | Örnek cümle |
moo | mölemek | The cow mooed in the field. (İnek tarlada möledi.) |
quack | vaklamak | The duck quacked by the river. (Ördek, nehrin yanında vakladı.) |
roar | kükremek | The lion roared in the jungle. (Aslan, ormanda kükredi.) |
chirp | cıvıldamak | The birds chirped in the morning. (Kuşlar, sabahleyin cıvıldadı.) |
buzz | vızıldamak | The bee buzzed near the flowers. (Arı, çiçeklerin yanında vızıldadı.) |
splash | şapırdamak/sıçratmak | She splashed water everywhere. (Her yere su sıçrattı.) |
crash | çarpmak/kütlemek | The vase crashed to the floor. (Vazo yere küt diye düştü.) |
howl | ulumak | The wolf howled at the moon. (Kurt, aya uludu.) |
giggle | kıkırdamak | The kids giggled at the joke. (Çocuklar, şakaya kıkırdadı.) |
hiccup | hıçkırmak | She hiccuped during dinner. (Akşam yemeğinde hıçkırdı.) |
sneeze | hapşırmak | He sneezed loudly. (Yüksek sesle hapşırdı.) |
cough | öksürmek | She coughed because of the cold. (Soğuktan dolayı öksürdü.) |
yawn | esnemek | The cat yawned because it was tired. (Kedi, yorgun olduğu için esnedi.) |
gasp | soluk soluğa kalmak/nefesini tutmak | He gasped in surprise. (Şaşkınlıktan nefesini tuttu.) |
boom | patlamak | The thunder boomed in the sky. (Gök gürültüsü, gökyüzünde gürledi.) |
clap | alkışlamak | They clapped after the performance. (Gösteriden sonra alkışladılar.) |
clink | şakırdamak/birbirine çarpmak | The glasses clinked together. (Bardaklar şakırdadı/birbirine çarptı.) |
crunch | kütürdemek/çıtırdatmak | She crunched the chips loudly. (Cipsleri yüksek sesle çıtırdattı.) |
fizz | fışırdamak | The soda fizzed when opened. (Gazoz açıldığında fışırdadı.) |
honk | korna çalmak | The car honked. (Araba, korna çaldı.) |
jingle | şıkırdamak/şıngırdamak/tıngırdamak | The vells jingle during Christmas. (Çanlar Noel’de şıngırdadı.) |
plop | şap/lap sesi | He plopped down on the couch. (Kanepeye lap diye oturdu.) |
ring | çınlamak | The phone rang loudly. (Telefon, yüksek sesle çaldı.) |
rumble | gürlemek | The earthquake rumbled the ground. (Deprem yeri gürletti.) |
rustle | hışırdamak | The papers rustled in the wind. (Kâğıtlar, rüzgârda hışırdadı.) |
scrape | kazımak/sürtmek | She scraped her knee on the ground. (Dizini yere sürttü.) |
sizzle | cızırdamak | The potato sizzled in the pan. (Patates, tavada cızırdadı.) |
slurp | şapırdatmak/höpürdetmek | He slurped his soup. (Çorbasını höpürdetti.) |
snap | şaklamak/çıtırdamak | The branched under her feet snapped. (Ayağının altındaki dal çıtırdadı.) |
squawk | ciyaklamak | The parrot squawked loudly. (Papağan, yüksek sesle ciyakladı.) |
thud | güm/pat/küt | The bag dropped with a thud. (Çanta, güm diye düştü.) |
tick | tik tak sesi | The clock ticked away. (Saat tik tak sesi çıkardı.) |
whirr | vınlamak | The fan whirred in the background. (Fan, arkada vınladı.) |
boo | ürkütme/şaşırtma sesi | The children yelled “boo” to scare their friends. (Çocuklar, arkadaşlarını korkutmak için “böö” diye bağırdı.) |
beep | bip sesi | The toy car beeped when it moved. (Oyuncak araba hareket ettiğinde bipledi.) |
bang | gümlemek | The balloon went bang when it popped. (Balon patladığında güm diye ses çıkardı.) |
Sıkça sorulan sorular
İşte yansıma ses (onomatopoeia) ile ilgili sıkça sorulan sorular ve cevapları!
Onomatopoeia ne demek?
“Yansıma ses” anlamına gelen “onomatopoeia”, doğadaki canlı ve cansız varlıkların çıkardığı seslerden yola çıkarak türetilmiş sözcüklere denir. Bu sözcükler oluşturulurken varlıkların çıkardıkları sesler baz alınır, örneğin patlama sesine “boom (bom)” demek gibi.
Novakid’le tanışın!
Çocuğunuzun, İngilizceyi sadece dil bilgisi kurallarından ibaret olmadığını görerek öğrenmesini istiyorsanız Novakid’de uzman eğitmenler tarafından verilen online İngilizce derslerine göz atabilirsiniz. Üstelik ilk deneme dersi tamamen ücretsiz!