Çocuklara depremden nasıl bahsedilmeli, bu süreçte nasıl davranılmalı?
Dünyada yaşadığımız afetler ve değişiklikler, çocukların hayatında belirsizlik ve korkuya neden olabilir. Deprem gibi doğal afetler, çocukların düşüncelerinde, duygularında, davranışlarında etkisini gösterebilir. Bu sebeple onlara bu afetleri nasıl açıklayabileceğimizi anlatmak, nasıl güçlü kalabileceğimizi anlamak son derece önemlidir.
İşte bu sebeple bu yazımızda uzman klinik psikolog Gülizar Şehi̇toğlu’nun Novakid’den Ceyda Avcin’a verdiği cevaplarla çocuklara depremi nasıl açıklayabileceğinize dair bilgiler paylaşacağız. Bu süreçte çocukların yaşadığı korkuları, endişeleri nasıl hafiflete bileceğinizi, onlara nasıl yardım edebileceğinizi öğreneceğiz.
Çocuklar afetlerde olup biteni nasıl algılar, bunu etkileyen faktörler nelerdir?
Çocuklar, deprem gibi afetler sonucunda meydana gelen olayları yetişkinlerden farklı bir şekilde algılarlar. Dolayısıyla onlardan tıpkı biz yetişkinler gibi tepki vermelerini bekleyemeyiz.
Bu konuda çocukların nasıl etkilendiğini belirleyen birçok faktör bulunuyor. Bunlar arasında çocuğun afetten ne kadar etkilendiği, afet sonrasında yaşamının ne kadar değiştiği gibi farklı unsurlar var. Bunlardan en önemlisi ise Gülizar Şehi̇toğlu’na göre bakım veren kişinin duygu regülasyonu.
Çocuklar, dünyayı kendilerine bakım veren kişi (anne olabilir, baba olabilir) üzerinden anlamlandırır. Bu sebeple bakım vericinin içerisinde bulunduğu ruh hâli, çocuğun nasıl hissettiğini de doğrudan etkiler.
Bu sebeple yetişkinler, bakım vericiler kendi duygularını ve davranışlarını iyi yönetmeli. Çünkü çocukların ruh hâli de günün sonunda bu duygular üzerinden şekilleniyor.
Çocukların afet sonrasında psikolojik olarak yaşayabileceği problemlere karşı neler yapılmalı?
Deprem gibi büyük doğal afetler, yaştan bağımsız olmak üzere bütün bireylerde ciddi psikolojik problemler yaratabilir. Travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete gibi durumlar bunlara dahildir.
Çocukların bu risklerden etkilenme olasılığı ise daha önce de belirttiğimiz üzere afetten etkilenme oranına, hayatının ne kadar değiştiğine bağlı olarak farklılık gösterebiliyor.
Bu noktada Gülizar Şehi̇toğlu’na göre bakım vericilerin çocuğu gözlemlemesi, günlük yaşamındaki değişiklikleri fark etmesi gerekiyor. Deprem gibi olayların yaratacağı etkiye 1-2 ayda iyileşebilecek bir yara gibi değil, iyileşme süreci uzun bir döneme yayılan bir durum olarak bakılmalı.
Bu zaman diliminde hem çocuklar hem de yetişkinler normal olarak korku, kaygı, geleceğe dair endişe içeren bir dönemden geçer. Dolayısıyla çocuktan akademik olarak başarılı bir performans beklemek, rutinine hemen dönmesini istemek çok gerçekçi hedefler değildir.
Kısacası çocukların afet sonrasında içerisinden geçtiği dönemde kötü hissetmeleri, stresli ve kaygılı olmaları, uyku problemleri yaşamaları oldukça normaldir. Bu dönemde yoğun bir takibe alınmaları gerekmektedir.
Gülizar Şehi̇toğlu, bu noktada insanların kendi kendine iyileşebilme kapasitesine, günlük rutine dönüşün önemine de dikkat çekiyor. Nihayetinde herkesin bu süreçte desteğe ihtiyacı olmayabilir. Olanları doğru bir şekilde ayırabilmek içinse kişinin günlük hayatına, günlük rutinine ne kadar kolay bir şekilde dönebildiğine bakmak gerekli.
Olay “olmamış” gibi davranmak ne kadar faydalı?
Çoğu aile, böyle travmatik olayların sonrasında bunlardan bahsetmemeyi verimli bir yöntem olarak görebiliyor. Tıpkı olay yaşanmamış gibi davranmak, depremden bahsetmemek doğru bir yol olarak algılanabiliyor. Zorlu duygulardan kaçınmayı seçebiliyorlar.
Fakat Gülizar Şehi̇toğlu’na göre bu kaçış yöntemi, doğru bir yaklaşım değil. Çocuk için açık ve içten bir alan yaratmak, onun duygularını dinlemek ve kendi duygularımızı onla paylaşmak çocuğu destekler. Bu bağlamda çocuğa güvenli bir alan sağlamak, duyguları ve acıları paylaşmak çok önemlidir.
Bu noktada çocuğa depremin bir doğa olayı olduğu, doğal sebeplerden dolayı gerçekleştiği ve sebepleri yaşına uygun, açık ve net bir şekilde anlatılmalıdır. Çocuğun deprem neden olur, deprem nasıl meydana gelir gibi soruların cevabını anlaması gerekir.
Kısacası gerçeklerden kaçılmamalı, olanlar çocuğa yaşına uygun şekilde anlatılmalı ve ona duygularını rahatlıkla yaşayabileceği güvenli bir alan sunulmalıdır.
Deprem ve sonuçları çocuğa nasıl anlatılabilir?
Deprem gerçek bir doğa olayı ve bizden bağımsız olarak yaşanan bir şey. Öncelikle çocuklarla bu gerçeği paylaşmalıyız. Sonrasında ise tedbir alabileceğimiz yönleri düşünmeliyiz, örneğin deprem çantası hazırlamak ve güvenli bölgeler belirlemek. Okullar da bu konuda önlemler alarak öğrencileri bilgilendiriyorlar.
Çocukların yaşlarına uygun olarak, depremle ilgili somut bilgiler vermek çok önemli. Küçük çocuklar için kitaplar, animasyonlar ve görsel materyaller kullanılabilir. Yaşça daha büyük çocuklara ise, depremin ne olduğu, neden kaynaklandığı ve doğal bir olay olduğu anlatılmalı. Travmatik olmayan bilgilerle, çeşitli kaynaklar ve oyunlaştırıcı materyaller kullanarak bu konuyu çocuklara rahatça anlatmak mümkün.
Özetle, deprem için alınabilecek tedbirleri anlatmak, deprem anında nasıl davranılmalı gibi konulara yer vermek ve çocuklarla açık iletişim kurarak onların yaşantısındaki değişiklikler esnasında onlara destek olmak esas. Bu süreçte yaşlarına uygun ve somut bilgilerle çocukları bilgilendirmeliyiz.
Çocukların deprem sonrası yaşadığı korkuyla nasıl başa çıkabiliriz?
Çocukların deprem sonrasında günlük hayatlarına geri dönebilmeleri için rutinlerinin varlığı ve destek sistemleri son derece önemlidir. Çocuklar, bu dönemde anne ve babalarına hiç olmadığı kadar fazla ihtiyaç duyarlar. Regresyon olarak adlandırılan bu süreçte çocuklar daha fazla fiziksel destek isteyebilir – birlikte uyumak, tuvalete yalnız gitmek istememek gibi.
Çocukların temas ihtiyaçları ve aile desteğine ihtiyaç duydukları alanlar artar. Bu durum, böyle bir dönemde oldukça normal karşılanmalıdır. Ebeveynler veya bakım vericiler çocuklarının bu ihtiyaçlarını karşılamalı, bir süre beraber uyumalarına ve tuvalete eşlik etmelerine izin vermelidirler.
Çünkü çocuklar doğaları gereği bağ kurarak hayatta kalabilirler ve sosyal ilişkiler bu süreçte büyük rol oynar. Bu tür zor durumlarda birbirimize destek olarak baş etme sürecini daha iyi yönetebiliriz. Gülizar Şehi̇toğlu, bu bağların duygusal zeka gelişimi konusunda da oldukça önemli olduğunu belirtiyor.
Ebeveynlerin duygu regülasyonu ve kendi duygularını düzenleyebilme kapasiteleri de bu bağlamda büyük önem taşır. Eğer doğru destek verilmesinin ardından aileler hâlâ çocuğun problemleriyle baş etmekte zorlanıyorsa çocuk psikologlarından veya psikiyatristlerden yardım alabilirler.
Deprem sonrası çocukları rutine dönmek için zorlamak ne kadar doğru?
Rutine dönüş iyileşme konusunda güzel bir işaret olabilir, fakat bu noktada yaşanan acıların gerçek olduğunu ve zorlamayla bir yere varılamayacağını kabul etmek gerekir. Çocuklar travmayı hâlâ işleyememişken onlardan akademik başarı gibi beklentilere sahip olmak zarar verici ve gerçek dışıdır.
Çünkü duygusal olarak bu denli zorlandığımız zamanlarda rutinlerimize dönmek çok zorlayıcıdır. Okul dışında yapılan aktiviteler ve doğayla temas bu dönemde iyileşmek için oldukça önemli. Akademik kaygı ise böyle bir dönemde gerçek dışı ve bu dönemde beklentiyi sürdürmek, çocuklar için ekstra zorlayıcı olabilir.
Çocukların okula gitmemek istemesi normaldir, bu demek değildir ki hiç okula gitmesinler. Aile ve okulun, çocuğun eğitim dışında nasıl desteklenebileceği üzerine odaklanması gerekir. Duyguların paylaşıldığı alanlar, sosyal ortam çocuğu desteklemelidir. Akademik beklentiler bir süreliğine bir kenara bırakılmalı, öncelikle rutinler düzenlenmeli ve çocuğa alan verilmelidir.
Kısacası kötü hissetmenin de normal olduğunu anlamalıyız, özellikle böyle bir durumda. Her zaman mükemmel hissedemeyiz, sürekli mükemmel hissetme beklentisi içinde olmak insanı yıpratır. Bu noktada çocuklarla bize kötü hissettiren durumları açıkça konuşmak, birbirimize destek olmak gerekir.
Çocuklar eski yerlerini özlediğinde ebeveynlerin nasıl davranması gerekir?
Depremzede çocuklar, belirsizlik durumunda kötü hissedince ebeveynlerine “Evimize ne zaman döneceğiz, eski yerimi özledim” diye yakınabilir. Ebeveynlerin de tam olarak bilemediği, geleceği öngöremediği böyle bir durumda çocuğun duygularına önem göstermek, onu hassas bir şekilde yönlendirmek gerekir.
Bu durum, çocukların içerisinden geçtiği ciddi bir yas sürecidir. Eski yaşamlarını, arkadaşlarını, alışkanlıklarını ve hatta mahallelerini kaybetmek duygusal açıdan oldukça zor bir deneyimdir. Bu tür kayıplar, çocukların güvenlik ve aidiyet duygularını sarsabilir ve onlara duygusal stres yaşatabilir.
Ebeveynler, bu konuda çocuklarına karşı şeffaf olmalı ve ne kadar bilgiye sahip olduklarını paylaşmalıdır. Bu durumda, çocuklarının sorularına ve endişelerine karşı açık ve anlayışlı olmaları önemlidir. Öngörülemeyen durumlar, çocuklar için travmatik olabilir ve bu nedenle ebeveynlerin, çocuklarının yanında olduğunu ve onları desteklediğini hissettirmeleri gerekir.
Ebeveynler her şeyi bilmese de kısıtlı bilgileri paylaşarak çocuklarına öngörülebilir bir çerçeve sunmalıdırlar. Bu, çocukların yaşadıkları belirsizliği ve endişeyi azaltmalarına yardımcı olabilir.
Bakım vericiler, bu durumda çocuklarına yeni ortama uyum sağlama sürecinde yardımcı olmalıdır. Bunun için yeni yaşamlarını keşfetmelerini, yeni arkadaşlar edinmelerini teşvik edebilirler. Bu, çocukların yeni ortamlarına daha çabuk uyum sağlamalarına ve yaşadıkları değişikliklere karşı daha dirençli olmalarına yardımcı olabilir.
Son olarak, ebeveynlerin çocuklarının duygusal ihtiyaçlarını ve hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak, onları desteklemek ve güçlendirmek için düzenli olarak iletişim kurmaları ve duygusal bağlarını sürdürmeleri büyük önem taşır. Bu, çocukların süreç boyunca daha güvende ve huzurlu hissetmelerine, yaşadıkları zorlukları daha iyi yönetmelerine yardımcı olabilir.
Bu dönemde ruh sağlığına özen gösterilmezse gelecekte bizleri ne bekleyebilir?
Gülizar Şehi̇toğlu, maddi kayıpların yaşandığı bu dönemde ruh sağlığına özen gösterilmesinin altını çiziyor.
Paylaşılmayan ve eşlik edilemeyen duygular, zamanla daha kötü bir hâl alabilir. Duygusal olarak yaşadığımız, paylaştığımız veya paylaşamadığımız her şey, ileride bizi daha çok etkileyebilecek şekilde ortaya çıkabilir.
Yaşadığımız zorluklara rağmen duygularımızı paylaşabileceğimiz güvenli bir alan yaratmak, bu süreçte duygusal sağlığımızı korumamıza yardımcı olacaktır. Bu sayede, gelecekte yaşanabilecek endişe verici veya tetikleyici durumları daha sağlıklı bir şekilde ele alabilir, onlarla daha etkili bir şekilde başa çıkabiliriz.
Kısacası, duygularımızı paylaşabileceğimiz ve bizi anlayabilecek bir destek sistemine sahip olmak, hem şimdiki hem de gelecekteki ruhsal sağlığımız için hayati önem taşır. Bu tür bir destek sistemi, zor zamanlarda bize güç verir ve yaşamın getirdiği zorluklarla başa çıkmamıza yardımcı olur.
Novakid’le tanışın!
Novakid’de paylaştığımız yabancı dil eğitimi ve çocuk gelişimi bloglarının yanında çocuklar için alanında uzman eğitmenlerimizle uzaktan İngilizce eğitimi veriyoruz. Eğer içeriğimizden faydalandıysanız diğer bloglarımıza da göz atabilir, dilerseniz ücretsiz deneme dersinizi alabilirsiniz.