Anksiyete, yani kaygı bozukluğu, çocuklar dahil olmak üzere her yaştan bireyleri etkileyen bir ruh sağlığı problemidir. Çocuklarda kaygı bozukluğu akademik başarıyı ve sosyal hayatı etkileyebileceği için genel hayat kalitesinde büyük problemler yaratabilir. Anksiyete, eğer tedavi edilmezse depresyon gibi farklı ruh sağlığı problemlerine de yol açabilir. Bu sebeple çocuğun kaygı bozukluğunu erkenden tespit edip aksiyon almak gerekir.
Davranışsal tedavi yöntemleri ise çocuklarda kaygı bozukluğuna karşı kullanılan etkili bir yaklaşımdır. Farklı türlerde tedavilere ayırabileceğimiz bu yaklaşım, anksiyeteyle ilaçla değil, terapi yöntemiyle mücadele edilmesine odaklanır.
Bu içeriğimizde anksiyete hakkında bilmeniz gereken konulardan bahsedeceğiz. Kaygı bozukluğunun belirtilerini, anksiyeteye karşı yapılması gerekenleri, doğru bilinen yanlışları konu alacağız.
Çocuklarda anksiyete bozukluğu belirtileri
Çocuklarda kaygı bozukluğu kendini farklı şekillerde gösterebilir. Anksiyetenin başlıca belirtileri olarak aşağıdaki durumlardan bahsetmemiz mümkün.
- Aşırı kaygı
Kaygı bozukluğunun en öne çıkan belirtisi, tahmin edebileceğiniz gibi aşırı kaygılanma durumudur. Çocuklar; hayatlarındaki aile, arkadaş veya sağlık gibi konular hakkında fazla endişeye kapılıyorsa bu anksiyete bozukluğuna işaret edebilir.
Belli bir dereceye kadar kaygıya sahip olmak çocuklar için son derece normaldir. Fakat genelde sorun yaratmayan konular (bir sınavdan kötü not almak, buluşmaya biraz geç kalmak gibi) çocuğunuzun kaygılanmasına sebep oluyorsa, çocuk endişesinden dolayı sosyal hayatta sorunlar yaşıyorsa bu durumu önemli bir belirti olarak görmenizde fayda var.
- Fiziksel belirtiler
Anksiyete, kendini aynı zamanda fiziksel olarak da gösterebilir. Çocuklarda kaygı bozukluğunun fiziksel belirtileri arasında aşağıdaki durumlar bulunabilir:
- Baş / karın ağrısı
- Hızlı kalp atışı
- Halsizlik
- Nefes alma problemleri
- Terleme
- Boğazda psikolojik kasılma
Burada önemli olan bir nokta şu: Fiziksel belirtilerin kaynağının farklı sebepler olabileceğini de göz önünde bulundurmalısınız. Bu belirtiler kaygı bozukluğuna işaret edebileceği gibi farklı sebeplerden de ortaya çıkıyor olabilir, bu yüzden aceleci olmamakta fayda var.
- Kaçınganlık
Kaygı bozukluğu, çocukların normalde kolayca yapabilecekleri aktivitelerden kaçınmalarına sebep olabilir. Buna örnek olarak kendi yatağının dışında yatmama isteğini veya parti, okul gibi sosyal ortamlarda konuşmaktan kaçınma isteğini gösterebiliriz.
Kaygı bozukluğuna sahip olan çocuklar için bu durumlar endişe uyandırabilir, onları rahatsız hissettirebilir.
- Uyku zorluğu
Anksiyeteye sahip olan çocuklar, duyduğu kaygılardan veya rahatsız hissetmelerinden dolayı uyumakta genel anlamda zorluk çekebilir. Bu durum çocuğun uykuya dalmakta, deliksiz uyumakta ve uykudan faydalanmasında sorunlar yaşamasına sebep olur.
Yetersiz veya kalitesiz uyku, çocuğun hayatında halsizlik, odak problemleri, alınganlık gibi diğer problemlere de yol açabilir.
- Mükemmeliyetçilik
Yüksek kaygı problemleri, beraberinde mükemmeliyetçiliği getirebilir. Çocuklar, yaptıkları işten memnun olabilmek için her şeyin dört dörtlük olmasını bekleyebilirler.
Bu durum, belli bir seviyeye kadar yararlıyken aşırıya kaçılması çocukta özgüven problemlerine ve risk alma konusunda isteksizliğe yol açabilir.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, bu belirtilerin çoğu bir düzeye kadar normal bir çocuğun yaşayacağı durumlar olabilir. Fakat eğer semptomlar çocuğun günlük hayatını etkileyecek duruma geldiyse bir profesyonele danışma vakti gelmiş demektir.
Çocuğun kaygı bozukluğuna karşı davranışsal tedavi yöntemleri nelerdir?
Çocuklarda anksiyeteyi tedavi etmek için kullanılan birçok farklı yöntem bulunur. Bunlar arasından davranışsal tedavi yöntemleri, anksiyeteye sebep olan durumları kökünden engellediği için günümüzde sıklıkla tercih edilir. Gelin davranışsal tedavi yöntemlerinin bazılarına göz atalım.
- Bilişsel davranışçı terapi (BDT)
Anksiyete tedavisinde en yaygın ve faydalı yaklaşımlardan biri olan bilişsel davranışçı terapi, bireyleri kötü bir ruh hâline sürükleyen düşünce yapılarını olumlu fikirlerle değiştirmeye dayanan psikoterapi yöntemidir.
Bu yaklaşım uygulanırken terapist, kişideki negatif düşünce yapılarını öncelikle tespit eder, sonrasında da onları yeniden şekillendirip daha olumlu ve gerçekçi fikirlerle değiştirir. Bu terapi yöntemi, kişiye yeni bir bakış açısı kazandırdığı için bitişinin ardından da anksiyeteyi önler.
Bilişsel davranışçı terapi, genellikle 45 dakika civarında haftalık seanslarla uygulanır. 12-20 haftalık bir süreçte etkisini gösteren bu terapi, farklı şekillerde verilebilir. Bireysel terapi, grup terapisi veya online programlarla BDT’nin uygulanması mümkündür. Hatta gerekli bilgilerle kişi kendi kendine bile bilişsel davranışçı terapi uygulayabilir.
- Maruz bırakma yöntemi
Bilişsel davranışçı terapinin bir yöntemi olan maruz bırakma yöntemi, bireyleri kendilerini endişelendiren durumlara maruz bırakarak onları duyarsızlaştırmaya dayanır.
Maruziyet yönteminde bireyler kontrollü ve güvenli bir ortamda korktukları şeylerle küçük adımlarla yüzleşir. Her adımda birey ödüllendirilir ve işin sonunda ise kaygının aşılması sağlanır.
Faydası kanıtlanmış olan bu yöntem, özellikle fobilerin aşılmasında sıklıkla kullanılmaktadır.
- Rahatlama teknikleri
Bireylerin kaygı seviyesini azaltıp onları rahatlatmak için kullanılan birçok rahatlama tekniği bulunur. Bu teknikler, terapiyle birlikte kullanılarak anksiyetenin aşılmasına katkıda bulunur. Bazı yaygın rahatlama tekniklerinden bahsedelim:
- Nefes egzersizleri
- Kas kasma egzersizleri (Relaksasyon)
- Olumlu şeyler düşünme
- Meditasyon
Prof. Dr. Özalp Eki̇nci̇, bunları birlikte kullanma sürecinden aşağıdaki şekilde bahsediyor:
“Yoğun kaygı durumlarında tabii yapacağımız bazı şeyler var. Mesela daha büyük çocuklarda ve ergenlerde de anlatırız bunları. Nefes alıp verme egzersizleri var. Nefes alıyoruz derin, oturuyoruz ve kaslarımızı kasıyoruz. Sonrasında kaslarımızı gevşetiyoruz. Bunlara relaksasyon egzersizi deriz. O anda çocuk olumlu şeyler düşünebilir. Bir olayla ilgili olumsuz şeyler yaşamışsa, onun olumlu yönlerini aklına getirebilir. Yani bir imajinasyon boyutu var. Gözlerimizi kapıyoruz, olumlu şeyler olduğunu düşünüyoruz. Kaslarımızı kasıyoruz, nefes alıyoruz ve nefes verirken kaslarımızı gevşetiyoruz.”
Davranışsal yöntemler oldukça faydalı olsa da her formül herkeste aynı etkiyi göstermeyebilir – yani önemli olan şey kişiye en uygun yöntemi uygulamak. Dolayısıyla bir profesyonelle görüşerek kendinize veya çocuğunuza en uygun yaklaşımı izlemenizi öneririz.
Anksiyetenin önüne geçmek için neler yapılabilir?
Çocuklarda kaygı bozukluğunun başlıca belirtileri ve davranışsal tedavi yöntemleri bu şekildeydi. Bununla birlikte ebeveynler veya bakım vericiler olarak çocuğa belli bir şekilde yaklaşarak anksiyetenin önüne geçmeye çalışabilirsiniz. Aynı zamanda çocuğun da edinmesi gereken birçok faydalı alışkanlık bulunuyor.
Peki bu bağlamda çocuğunuza nasıl yaklaşmalısınız, dikkat etmeniz gereken noktalar neler? Anksiyete nasıl oluşur? Ebeveynler çocuklara nasıl davranmalı, çocuklar kaygı bozukluğundan etkilenmemek için nasıl alışkanlıklar edinmeli? Gelin hep birlikte öğrenelim.
- Ebeveynler aşırı koruyucu olmamalı
Aşırı koruyuculuk ve kollayıcılık, çocukta kaygı problemlerinin oluşmasına sebep olabilir. Çocuğun gelişimini sürdürebilmesi için bireyselleşebilmesi, yeni tecrübeler edinmesi gerekiyor. Eğer bu engellenirse çocukta kaygı, özgüven sorunları ortaya çıkabiliyor.
Prof. Dr. Özalp Eki̇nci̇’nin bu konuyla ilgili yorumları şu şekilde:
“Öncelikle hep vurguladığım bir şey: Ebeveynler aşırı koruyucu kollayıcı olmamalı. Çocuğun yaşına göre bireyleşmesine fırsat vermeli. Çünkü evlenenlerin bir kısmında da zaten kaygıya eğilim var. Çocuklarda biyolojik olarak yatkınlık var. Ebeveynlerinden zaten kalıtsal olarak bu yatkınlığı alan bir çocuk, bir de aşırı koruyucu, kollayıcı tutumlarla karşılaştığında o zaman kendisi de yoğun olarak kaygı yaşamaya başlıyor.”
Kısacası fazla koruyucu bir ebeveynlik yaklaşımı, ileride çocuklarda anksiyeteyi tetikleyebilir.
- Düzenli egzersiz
Düzenli egzersiz yapmak, fiziksel sağlığı iyi etkilediği gibi aynı zamanda stres ve anksiyetenin azalmasına da yardımcı oluyor.
Çocuğunuza düzenli bir şekilde spor yapmayı aşılayarak hem anksiyeteyi aşmasına hem de fiziksel sağlığını korumasına yardımcı olabilirsiniz.
Bu egzersizler arasında yürüyüş, yüzme, koşma, ağırlık kaldırma, herhangi bir spor dalı bulunabilir. Çocuğunuzun fiziksel durumuna, ilgisine ve yaşına uygun bir seçenek bulmanızı öneririz – böylece egzersiz yapmak onun sevdiği bir alışkanlık hâline gelecektir.
- Yeterli uyku
İyi ve düzenli uyku da tıpkı egzersiz yapmak gibi hem fiziksel hem de mental sağlığımızı korumamıza yardımcı oluyor. Bu bağlamda çocuğunuzun sağlıklı uyku alışkanlıkları edinmesi, yeterli uykuyu alması çok önemli.
Bireylerin uyku ihtiyacı, yaş arttıkça azalıyor. 14 yaşını aşmış bir çocuktan bahsediyorsak en az 7-8 saatlik uyku gerekmekte. Uyku ihtiyacına dair detaylı bilgiye ilgili içeriğimize tıklayarak ulaşabilirsiniz.
- Kafein alımını azaltmak
Aşırı kafein kullanımı uyku kalitesini etkileyebileceği gibi yatkın bireylerin anksiyete semptomlarını da tetikleyebilir. Bu sebeple eğer çocuğunuz çok fazla kahve içiyorsa, kafein tüketiyorsa onu bu konuda uyarmanızı öneririz.
Kafein için önerilen maksimum doz günlük 400 miligram, bu da yaklaşık dört fincan kahveye denk gelmekte. Bu miktara dikkat etmelisiniz. Bunun yanında kafeinin vücuttan atılma süresi olarak 4-6 saat olarak kabul ediliyor. Bu sebeple, uykuya rahatça dalabilmek ve uyku kalitesini korumak için yatağa girmeden altı saat önce kafein alımının kesilmesini öneriyoruz.
- Kuvvetli sosyal bağlar
Kaygı seviyesinin azalmasına katkıda bulunan unsurlardan bir tanesi de sevdiğimiz kişilerden destek almak. Çocuk, güvendiği bir çevreyle dilediğince vakit geçirebiliyorsa, kaygılarını onlara anlatabiliyorsa bu durum anksiyete bozukluğunun kötü etkilerini azaltacaktır.
Bu bağlamda çocuğunuza psikolojik olarak güvenli bir liman sunmanız, çocuğunuzu üzen şeyleri dinlemeniz, duygusal destek vermeniz, onu yargılamadan anlamanız oldukça önemli.
Davranışsal terapiyle ilgili endişeler
Davranışsal terapi yöntemleri, birçok mental probleme karşı başarısı kanıtlanmış olan yaklaşımlardır. Fakat birçok kişi bu yöntemlere karşı çeşitli sebeplerden dolayı bazı önyargılara veya endişelere sahiptir.
Etkiye yönelik endişeler
Bazı ebeveynler, ilaç kullanımı gibi bir alternatif varken davranışsal terapinin işe yaramayacağını düşünebilir. Fakat davranış terapisinin etkisi, kendisini her bireyde farklı bir şekilde ortaya koyabilir.
Bilişsel davranışçı terapi, genelde 30-60 dakika arasındaki haftalık seanslarla 12-20 hafta arasında etkisini göstermeye başlar. Bu yüzden terapiye yeni başlayıp hızlı sonuçlar bekliyorsanız acele etmeyin. Eğer belli bir süre bekledikten sonra etki göremiyorsanız, bu konudaki endişeleriniz devam ediyorsa konuyu terapistinizle görüşebilirsiniz.
“Elalem ne der?” korkusu
Birçok ebeveyn, çocuğunun terapiye gitmesi durumunda insanların ona farklı bir gözle bakacağı, çocuğunun yargılanacağı konusunda bir endişeye sahip olabilir. Ruh sağlığına karşı olan bu yaklaşım, maalesef ki birçok toplumda yaygın olarak görülmektedir.
Toplumun mental sağlığa karşı olan bu önyargısı, çocukların gereken yardımı istememelerine, ebeveynlerin de terapi yönteminden kaçınmasına sebep olabilir.
Böyle bir endişeye sahipseniz stigmayı aşarak gereken durumda bir profesyonelden yardım istemeniz gerekir. Çünkü sadece bu şekilde çocuğunuzun kaygı problemlerini aşmasına, rahat bir hayat yaşayabilmesine yardımcı olabilirsiniz.
Novakid’le tanışın!
Eğer içeriğimizi beğendiyseniz çocuk gelişimi ve yabancı dil eğitimiyle ilgili sunduğumuz diğer bloglara da göz atabilirsiniz. Bununla birlikte çocuğunuzun online İngilizce öğrenmesini isterseniz Novakid’de uzman eğitmenlerimizle verdiğimiz dersleri öneririz – üstelik ilk deneme dersi ücretsiz!